Carboncost

Ekolojiyi Düşünmeden Ekonomik Getiri Olmayacak

world environment day conserve the ecosystem save the world with concept Human hand reaching out planting a sapling or tree in the soil. earth day copy space image

Dr. Ufuk Eren Vapur

Mayasan Teknik Danışmanı

Nişantaşı Üniversitesi

ufuk@mayasan.com

Bizler doğal kaynakların tükenmesi, iklim değişikliği gibi konularla uğraşırken bu dönemde artık iklim değişikliği değil iklim krizini konuşur olduk. Hayatımıza giren pandemi ile de bu konuyu daha da bir sorgulayarak sürdürülebilirliğin önemini gördük. Yok olmak çok kötü ama insanoğlunun kendini yok etmesi en kötüsü ve maalesef insanoğlu yüzbinlerce doları kendini yok etmek için finanse ediyor. Ortada sera gazı emisyonuna sebep olanlar ile masum olanlar var. Bilinen şu ki dünya ısısını sadece 1,5 C altına indirmek için yapılıyor bütün bu mücadeleler. Eğer başaramaz isek yaklaşık 350 milyon insan sıcaklıktan etkilenecek. Bu fark 2 0C ‘leri bulursa da dünyada açlık % 30 üstüne çıkacak. En son İskoçya ‘da Glascow’ da COP-26’ da dünyanın kaderini belirleyen konuların ele alındığı İklim değişikliği zirvesinde iklim değişikliği değil de artık iklim bozulması başlığında konular ele alındı; artık bir şeyler değişmeyi bırakın değişti bitti ve bozuldu bile.  

İnsanın bilinçlenmesi ve dolayısı ile toplumların bilinçlenmesi şart olduğu düşünülerek bu kapsamda ilk defa 1997 yılında Japonya’ da dünya Kyoto protokollerini konuşmaya başladı. Bu protokolün ise hayata geçmesi 2005 yılında karbon borsasının kurulması ile gerçekleşti ve protokol hayata geçirildi. 2008 yılında hem yasal hem de siyasi olarak dünya konjonktüründe Kyoto protokolleri önemli hale geldi. 30 Mayıs 2008’ de de Türkiye Kyoto protokollerini imzalayacağı ile ilgili deklarasyon yayınladı ve kanun tasarısı onaylandı. Dünyada kurulan borsanın amacı şu idi; karbon salınımı az olan taahhüt ettiğinin üzerinde salınım yapana karbon belgesi satabilecekti. Nitekim de bu borsa şu an dünya da ciddi satışların yapıldığı bir borsadır. Burada gönüllü ve zorunlu piyasalar oluştu. Türkiye ise şu anda gönüllü piyasada mevcudiyetini devam ettirmektedir. 2015’ de Türkiye’ de 50-60 milyon dolar karbon belgesi üretilebildi. Ama satış yapılıyordu mu derseniz yapılmıyordu. Türkiye’nin 2014’ ler de 160 milyar dolar pazar payında 6 milyar dolar gibi bir hak ediş payı vardı. Ama iyi organize olamamaktan ve siyasi konjonktür de de bilinçli olamamaktan dolayı biz her yıl ülkemiz için gerekli olan ciddi paraları alamıyoruz. 2014’ de 160 milyar $ üzerinde olan bu pazar 2020’ de 320 milyar $ oldu.  Burada ne görüyoruz derseniz ; görülen ise yeni bir ticaret sistemi ve yeni bir ekonomi.

7 Ekim 2021 tarihinde de Kyoto protokolleri cumhurbaşkanının da tanıması ile meclisten geçti. Bu olay ile gerek yenilenebilir enerji devreye girerek işletmelerin üretim maliyetleri düştüğü gibi sera gazı salınımını sıfırladıktan sonra fazla karbonun ulusal ve uluslararası borsada satılması ile de işletmeler için bir gelir kaynağı da bulunmuş olacaktır. Ancak Türkiye emisyon ticaret sistemine geçmediği için zorunlu piyasalarda değildir ve gönüllü piyasa’ da sistemin koymuş olduğu kurallara uyma zorunluluğu da yoktur. Ancak zorunlu piyasalara geçtiği an durum değişecektir. Kısacası kirletenin temizleyenden karbon belgesi satın alabileceği bir sistem kuruluyor. Böylece hisse senetlerinin iklim değişikliği vergileri ödeyen ülkelerde satılma şansı ortaya çıkmış olacak. Gönüllü piyasalar zorunlu piyasalara geçmediği sürece gönüllü piyasaların karbon belgeleri daha ucuz olacaktır ancak bir sürdürülebilirlik olması anlamında da uygulanan bir sistemin içinde oluyorsunuz. Bu bilinçli düşünenler için de aslında ciddi bir gelir kaynağıdır.

Türkiye, 1992 yılında Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Teşkilatına üye olan sanayileşmiş ülkeler kapsamında EK-1’ de yer almayı istemiştir.  Ancak sonrası fonlardan yaralanamayacağı gerçeği görünce  EK-1’ den çıkmak istemiş ama çıkamamıştır. EK-1’ de yer almayı istememiş olsaydık iklim değişikliği ile ilgili mücadelemizde biz de fonlanan ülkeler grubunda olacaktık. Bu ülkeler de gelişmekte olan ülkeler ve Avrupa’nın iklim ile mücadelede fonlama yaptığı ülkelerdir. Ancak biz kendi isteğimiz ile gelişmiş ülkeler grubunda yer almak istedik.

Biz fakir bir ülke değiliz ama gelişmiş bir ülke de değiliz

Zamanında EK-1’e yerleştirilen ülkemiz neden EK-1’den kendi rızamızla çıktık anlaşılır gibi değil. Gelişmekte olan ülkeler grubundayken bu fondan yararlanabilmek için EK-1’den çıkmamız gerekiyordu. Bu bağlamda, Türkiye, bu fondan yararlanamadığı için her yıl ciddi kayıplar yaşıyor. Şunu net bir şekilde anlamalıyız: Karbon borsasına akredite olarak karbon kâğıdı çıkartabilir ve bu kâğıtları uluslararası piyasalarda fonlayabiliriz. Yenilenebilir enerjiye yatırım yapan işletmeler hem ekonomik katkı sağlayabilir hem de karbon belgesi alabilirler. Ancak burada belgelendirme şartı vardır ve bu sayede bu gelirin ülke ekonomisine katkı sağlayacak güzel bir dönüşüm mümkün olabilir.

Sınırda karbon uygulaması, üretim maliyetleri artan Avrupa Birliği içinde haksız rekabeti önlemek için yapılan bir uygulamadır. Çünkü çevreyi kirleten ve düşük maliyetle üretim yapan işletmeleri, çevreyi düşünerek üretim yapanlarla aynı kefeye koymak istemez. Avrupa, 2019’den 2020’ye sera gazı emisyonunu %23 azalttı ve 2030 yılına kadar karbon salınımını %30 azaltmayı ve 2050’de sıfırlamayı hedefliyor. Ülkemizde de sera gazı emisyonu ile ilgili çalışmalar 2023 yılında başlayacak ve 2026’da tam anlamıyla hayata geçirilecek. İlk olarak çimento, demir-çelik, alüminyum ve gübre sanayileri ile başlanacak. Düşük emisyonla çalışan işletmeler gümrük kapılarında daha düşük vergilendirmeye ve vergiden muafiyete sahip olacaklar. Yüksek emisyonlu işletmeler ise daha yüksek vergi ödeyecekler ve AB’ye ürün satamayacaklar. Uluslararası rekabet de büyük ölçüde değişecek. Bu nedenle ülkemizin bu değişikliklere ayak uydurması ve küresel rekabette geri kalmaması önemlidir.

Ayrıca, karbon emisyon ticaret sistemini hayata geçirmek için ülkemizde yeni uygulamalar geliştirilmektedir. Bu nedenle Paris İklim Anlaşması’nı onaylamak olumlu bir adım olarak kabul edilmelidir. 2053 için net sıfır emisyon hedefi belirlenmiştir. Ülkemizin ihracatının büyük bir kısmının Avrupa ülkelerine yapıldığını göz önünde bulundurarak, bu tür değişikliklere ayak uydurmak, yeşil dönüşümün bir parçası olmak ve pazar kaybından kaçınmak çok önemlidir. Demir-çelik üretiminde de ülkemiz 7. sıradadır ve Avrupa’ya yapılan ihracatları göz önüne alarak, sınırda karbon uygulamasının içinde bulunmaktayız.

2008’den bu yana, insanoğlunun çevresel sorumluluğunu yerine getirmesi için maddi kaynaklar da gerektiği için hedeflerimize ulaşmamız daha zorlaşmaktadır. Evlerimize kapanan dönem, dünyanın tekrar denge kazanmaya başlaması için olumlu bir süreç olmuştur. Gelecekte karbonu sıfırlamak için yapılacak her çalışma büyük önem taşımakta ve sürdürülebilir ekonomilere ulaşmak için çaba göstermek hepimizin odaklanması gereken bir konu olacaktır. Ayrıca, su ve enerjiyi verimli bir şekilde kullanmamız gerektiğini unutmamalıyız.

Aslında bizler geçmişi itibari ile çevreye, ağaca, yeşile önem veren bir ülkeyiz. Kültürümüzde ve inancımızda da vardır. Şu an ağaç dikmek çok önemli bir projedir ve ağaçlar ciddi anlamda bir karbon yutağıdır. GES Projeleriniz olabilir ama en büyük karbon kaynağı ağaçtır. Karbon belgeleri biriktirmek istiyorsak ve miktarını arttırmak istiyorsak işletmemiz için ve çevremiz için yapabileceğimiz en güzel projelerden biri de ağaç dikmektir. Ağacın % 65’i karbondur ve bütün dünyanın pisliğini üstünde toplayıp bilere oksijen veren çok önemli bir kaynaktır. Avrupa’ da şu an “ Clean hydrogen Revolution” konuları ele alınıyor. Hidrojen enerjisini elektrik enerjisine çeviren sistemler üzerinde duruluyor. Suyun parçalanması sonucunda ortaya çıkan oksijen havaya verilirken ortaya çıkan hidrojeni yakıt olarak kullanan arabalar, sistemler üzerinde duruluyor.

Karbon emisyonunu ne kadar düşürdüğünü açıklayan işletmeler var ancak ne kadar kirlettiğin hesaplanmadan ne kadar düşürdüğün nasıl hesaplanacak. Çevre için birşeyler yapan işletmeler de de belgelendirmeler yok. . Kısacası maçın skoru yazan birileri yazan yok. Bu anlamda da bu yapılan işlerin de belgelendirme çalışmalarının düşünülmesi gereği vardır.

İstanbul’da şu an Menkul Hizmetler adı altında Karbon Ticaret Borsası kurulum çalışmaları başlatılmıştır. Bu ticaret başladığında da öncelikli olarak karbon belgelerini satacak kişilerin ilk olarak elindeki düşürülmüş karbon belgelerini ülke içinde bu borsada yayınladıklarında Avrupa dışında değil de ülke içinde de satma imkânı bulabileceklerdir. İklim değişikliği ile mücadele için Paris anlaşmasına imza atan ülkelerin yönetimleri de piyasalara ciddi paralar salıyor. Çünkü patron bacalı sanayi olup buna finans kaynağı ve teknik çözüm vermezseniz bu mücadele başarı ile çıkılamayacağını onlar da biliyor. Ne kadar kirlettik ve onun karşılığında ne kadar faaliyette bulunduk bunu bilmemiz gerekir .Bu anlamda 2023 az kaldı ve bir an önce emisyonları ofsetleyip vergilendirmeden sanayicimizin kurtulması, kurtarılması gerekiyor.  Konu üzerine odaklanıp çevresel, sosyal ve ekonomik boyutları ile eyleme geçildiğinde sürdürülebilirlik modelleri de oluşacak ve bu durumda sonuca ulaşmamak kaçınılmaz olacaktır. Burada alternatif enerji kaynakları yönetilmeli, sera gazı ile karbon olayı birbirinden ayrı düşünülememelidir. Unutulmamalıdır ki enerji kaynaklarını yönetmek demek karbonu da yönetmek anlamına gelecek olan bir dönemin içine girdik gibi ve 2023’ de bu hız kazanacak. Ülkemizde güzel çalışmalar yapılıyor ama karbonu kaç ton düşürdüğünü anlatan yok.

Exit mobile version